8 Ocak 2011 Cumartesi

BİR RESİM--BİR ÖYKÜ SERİSİ




Büyük Patlama

“Hadi ama serdar biraz daha yukarıya, şu ayaklarını biraz daha kaldırsan o kutuya erişeceksin biliyorum” dedi Rona. Serdar son bir gayretle daha uzanmaya çalışırken büyük bir gürültüyle yere düştü masadan. Rona gülmeye başlamıştı. “biraz dengeni sağlasaydın böyle olmazdı” dedi. “hadi masayı sen tut bu sefer ben almaya çalışacağım” dedi.

Baş editör yardımcısı Rona. Oldukça meraklı bir kadındı. Merakının dışında fiziğiyle de göze çok girerdi. Yakında editör emekliye ayrılacak ve yerine o geçecekti çok belliydi bu. İstihbarat ve haber almakta en büyük kaynaklara sahip yegâne kişilerden biriydi. Bazen tek bir telefonla gazeteye yığınla haber bulabiliyordu. Yetenekli ve oldukça güzel bir kadındı. Gazeteye başladığında üniversiteden yeni mezun olmasına rağmen o büyük patlamayla ilgili büyük bir haber yakalamıştı ve kariyeri hızla yükseliyordu. Ona göre artık her şey çalışmak ve araştırmaktı. Şuan yaptığı gibi.

Serdar öfkeyle ayağa kalktı. Masanın ucunda sıkıca tuttu. Rona topuklu ayakkabılarıyla masaya çıkıp bir kitap yığının üstüne basmayı denedi ama kitap yığınının sallandığını görünce topuklu ayakkabılarını çıkartıp o şekilde denedi işte kutuya uzanmayı başarmıştı ve aldı. Serdar büyük bir coşkuyla alkışlarken Rona dengesini kaybedip kutuyla beraber yere düştü. Hızlıca yerden kalkıp gülmeye başladılar. Bu zafer kutlamaya değerdi. Arşivden çıktılar ikisi de. Şimdi doğruca Ronanın evine gideceklerdi.

1 gün önce;

Rona büyük bir toplantı odasının kapısının önünde içeriyi dinliyordu. Konu Ronanın ilk gazeteye başladığı haberdi. “Büyük Patlama”. Delikten baktığında projektör, onun nasılda acemice mikrofonu tuttuğunu ve etraftakilerin nasılda hızlıca koşuşturduğunu gösteren bir resmi yansıyordu duvara. Rona konuyu tam duyamıyordu ama bu olayda başka bir bit yeniğini bildiren bir söz geçmişti. “bu patlamayı onların çıkardığını biliyoruz. Ama kanıt nerde?” bu ses ünlü bir sesti sürekli duyduğu bir ses. “bakanım. Haklısınız ama arşivlerimizi taradık ve pek bir ip ucu bulamadık. Bulduğumuz gibide sizinle haberleşeceğiz biliyorsunuz.” Dedi acelece gazetenin müdürü. Bakan “umarım kısa sürede cevap bulursunuz çünkü çok yaklaştık bu sefer çok yaklaştık”

Rona kapının açılacağını hissetti ve hemen kendini karşıdaki açık kapılı odaya attı. Bakan ve koruması hızlı hızlı koridorun sonundaki asansöre gidiyorlardı. Asansörün kapılarının kapanmasını bekledi rona. Sonra kapıdan dışarıyı kontrol edip bakanın çıktığı toplantı odasının kapısını çaldı. “girin” dedi gazetenin müdürü olan Bora bey.

Bora bey 50lilerinin sonlarında mavi gözlü bir adamdı. Rona ona ne zaman baksa aklına babası gelirdi. Babası gibi deniz gözleri ve şefkati vardı. “Bora bey şey..” dedi ve ne söyleyeceğini düşündü bir an. “bende seni çağıracaktım Rona. Sana göre iyi bir işim var eğer istersen şartları konuşabiliriz.” Eliyle uzun masadaki bir sandalyeyi işaret etti. Oturdu Rona. Hayretle bakıyordu Bora Beyin yüzüne. Bora bey elindeki kumandayla görüntüyü başlattı. Genç Rona eli titreyerek mikrofonu tutmuş heyecandan çatlamış sesiyle. “şuanda bulunduğumuz binanın yerinde artık bir krater bulunuyor sayın izleyiciler. Bina tamamıyla patlamış bir halde ve bunun nasıl olduğunu uzman yetkililere soruyoruz.” Birden görüntü durdu. “Bunu ilk seferinde sunduğunda işte aradığım muhabir demiştim.” Elindeki kumandayı masaya bıraktı. Çekmeceden bir dosya çıkartıp önüne koydu. İçinden iki adet resim çıkardı. Patlamanın görüntüleriydi bu resimler. “kraterin çapı çok büyük ve etraftaki binalara da zarar gelmemiş sanki balon gibi patlamış.” Yutkundu bir an. “dosya senindir artık Rona. Bu işi çözebilir ve baş editör olabilirsin” Rona donakalmıştı. Dosyayı aldı “teşekkürler Bora Bey bunu başarabilirim sanırım” dedi. Yavaşça odadan dışarı çıktı ve Serdarı aradı.

Rona evin kapısını hızlıca açtı ve içeri girdi. Arkasından Serdar da girdi. Rona elindeki kutuyu mutfaktaki masaya bırakırken “kahve içer misin Serdar?” diye seslendi. Serdar “evet olabilir” dedi üzerindeki mantoyu çıkarırken. Rona elinde tepsi, iki bardak kahveyle içeri geçti. Kahvelerini içerlerken ikisi de sessizdi. Rona “ne düşünüyorsun” diye sordu yardımcısına.

“şimdi bu arşivi araştıracağız ve gerçekleri bulacağız öyle değil mi?” dedi Serdar çekinerek. Rona gözleri ışıldayarak evet anlamında başını salladı. Serdar her seferinde Ronaya çekinerek soru sorardı. Sanki her an kızıcak gibi agresif dururdu Rona. Hep düşünceli bir hali vardı. Ama asla da fevri davranmaz gayet açıklayıcı ve güzellikle cevaplardı her soruyu.

Rona mutfaktan kutuyu getirdi. İçinden 1 videokaset, birkaç not kâğıdı ve büyük bir defter çıktı. serdar eski kasetli videoyu çalıştırdı. Kasedi taktılar. Birden geçmiş yıllın görüntüsü geldi. Rona o anıyı hiç unutmuyordu.

4 yıl önce;

“Hazır mısın Süleyman?” dedi Rona üşüyerek. Elindeki mikrofonla garip hissediyordu kendini. Yılların en büyük haberini o sunacaktı. Bütün haber ajansının deneyimli muhabirleri trafikte kalmıştı çünkü. “Büyük Patlama” haber başlığını bir itfaiyeciden çalmıştı. Cesetler her yerdeydi. Ama binadan eser yoktu. Rona iki şeyi birden yaşıyordu. Kariyerindeki ilk sıçramayı ve hayatının en kötü gününü. Heyecanlanmıştı korkmuştu. Sesi çatlıyordu ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Etrafta bir sürü kalabalık vardı. Herkes çığlıklar atarak koşturuyor ambulans sesleri çınlıyordu etrafta.

“5-4-3-2-1” dedi Süleyman. “Merhaba sayın izleyiciler bültenimizi bir son dakika haberi ile kesiyoruz. İstanbulun en işlek caddesinde tanık olduğumuz bir olay ve sonrasını ekranlarınıza yansıtacağız. Şu anda bulunduğumuz binanın yerinde artık bir krater bulunuyor sayın izleyiciler. Bina tamamıyla patlamış bir halde ve bunun nasıl olduğunu uzman yetkililere soruyoruz.” Bir itfaiyeciye mikrofonu uzattı Rona. “binanın önce camlarında bir çatlama olduğunu duyduk. En üst katta çıkan bir yangın ihbarı aldığımız için ilk önce bizim ekibimiz geldi. İlk müdahaleyi ben ve birkaç arkadaşım yaptık. Yangın merdivenimiz 80 katlı bir binaya yetişmediği için müdahaleyi içeriden hallettik ve kazasız belasız dönüyorduk. Arabayla 100 belki 200 metre gittik gitmedik bina birden patladı.” O sırada bir itfaiye eri “yaşayan birini bulduk” diye bağırıyordu. Rona şok olmuştu. İtfaiye eri birden “Ambulans!” diye seslendi kamera sağlık ekipleriyle birlikte yaralıyı çekiyordu. Harabe içinden ambulansa alınan yaralı hızlıca ilk hastaneye götürüldü. Rona “ gelişmeleri an ve an yansıtacağız” diyerek konuşmayı sonlandırdı kamerada kayıttan çıktı.

Daha sonraki haberleri gelen ekipler yapmış Rona da gazete tarafından masa başı işine dönmüştü. Hayatının kariyeri ve en kötü günü ikisini birden yaşamıştı. Şimdi en baştan bir araştırmayla görevlendirilmişti. “Büyük patlama” adı altında kaybolan bina ve nedenlerini bulması gerekliydi.

Kaset bittiğinde serdar kutuya uzandı. Rona o sırada küçük not kağıtlarını karıştırıyordu. Birkaç itfaiyecinin telefon numarası, sağ kurtulan kişinin numarası ve adı, birkaç adres yazıyordu bu kağıtlarda. Defteri hatırlamıyordu. Genelde kutulara çok fazla belge konulmazdı hele ki bir defter. Eğer adli bir haber ise haber kaydının dışında bir dosya ve adli belgeler eklenerek kutu kapatılırdı.
Defteri eline aldı Rona. İçinde garip bir yazıyla birde not kağıdı zımbalanmıştı. “Bunu okuyan kişi bu çalışmalarımı lütfen dikkate alsın.”

İlk sayfayı açtı Rona. Birkaç formül, birkaç çizim ve altına üst üste çizgi çekilmiş birkaç cümle vardı. “hava atomlarının genleşmesini sağlamak için… ilk önce çıkacak olan küçük çaplı bir ateş…” Serdar pür dikkatle Ronayı izliyordu. Rona hızlanmış sanki enerji dolmuştu bir an. Diğer sayfaya geçti eski bir gazeteden koparılmış bir küpür. Tarih; 1964 yılında patlayan ve ateş topuna dönen bir tren istasyonuyla ilgiliydi. Diğer sayfadaki küpür 1983 yılında gerçekleşen bir inşaatta yaşanan büyük bir patlamayla ilgiliydi. Rona hızlıca tarıyordu. Haberlerin altlarında hep küçük küçük notlar vardı. “patlama ve imha formülü uygulanmıştır. Hata x değerinin fazla genleşmesiyle alev yüksek çıkmış çevre oldukça etkilenmiştir.” Çoğu haberde hatalar aynıyken 2000 yılındaki küpürde sadece “hava şartının el vermemesi sebebiyle yeteri kadar verim alınamamıştır” diye notu okudu yüksek sesle. Bu defterin arşive nasıl girdiğini bilmiyordu ama arşive derhal gitmesi gerektiğini ve bu olayların haber arşivine bakarak yorumlanması gerekiyordu. Serdara kısaca “acilen arşive geri dönmemiz gerek serdar çok garip bir haberin kuyruğunu bulduk.” Demekle yetindi.

Merdivenlerden hızlıca inerek arşivin kapısını açtılar. Arşiv bilgisayarını açıp gerekli tarih ve raf sıralamalarını arattırdı Rona. Kayıtların dosyalarını incelemeye başladılar bilgisayara çok fazla bilgi girilmediği için raf sıra numarasını aldı Rona. Serdarla beraber kutuları incelemeye başladılar. “hımm iki raf sağda olması gerekir serdar şu feneri tutar mısın bende şu kutuya bakıyım” Diğer raftaki kutuyu aldılar masaya koyup incelemeye başladılar. “sanırım tarihler doğru. Hatta olayların anlatışı benimkilerle neredeyse aynı.”

Arşivden çıktıklarında saat gecenin 5iydi. Çok fazla inceleme yaptılar ama her şey doğruydu. Bu neydi. Bir terörist saldırımı yoksa askeri bir silah denemelerimi. Çözemiyordu.

Kendi yeteneklerini kullanmalıydı merak ve araştırma. O şekilde çözebileceğini biliyordu. Kötü şeyler dönüyordu etrafında bunu hissedebiliyordu ve her şeye daha yeni başlıyordu yapılması gereken çok şey vardı…


4 yorum:

Depresif Ayu dedi ki...

BRAVO diyorum tek kelimeyle.

Fakat neden Süleyman'ı patron yada müdür falan değil de kameraman yaptın? :)))

Serhat dedi ki...

teşekkür ediyorum depresif ayu. yazdım bişeyler işte :))

valla süleymanı neden kameraman yaptım bilmem aklıma geldi :)) bir dahakine güzel bir görev bulurum ona :D

B. dedi ki...

Ben buraya "yav niye yazmıyorsunuz boşladınız iyice" demeye gelmiştim ki, hepsini yazmışsınız! bu blogun postları düşmüyor kumanda paneline, girdiğim url yi kontrol etcekmişim.

O kadar da okuyacak şey arandımdı.

B. dedi ki...

Bu konu beni pek sarmadı :(

Bir fotoğrafın insanlara çağrıştırdıklarının bu kadar farklı olması bana çok ilginç geliyor.

 
Copyright 2009 2kalemsorler