31 Ocak 2011 Pazartesi

6 Kelime 1 Öykü (4)

mayonez, hız, projeksiyon, gelinlik, süzgeç, ayakkabı boyası

Kompozisyon
Bütün edebiyat sınıfı sinema odasına toplanmıştı. Herkes projeksiyon makinesinden çıkan yansımayı izliyordu. Öğrencilerin bazıları çıkan ışıkta el hareketleriyle gölge oyunu yapıyor diğerlerini güldürüyordu. Kapı açıldığında hocanın gelmiş olduğunu anlayan öğrenciler ölüm sessizliğine bürünmüştü. “kitaplarınızın 231. Sayfasını açın” dedi Süleyman Hoca. Çantasından bir kitap birde dizüstü bilgisayarı çıkartıp kablo bağlantılarını yaparken “şimdi size izleteceğim küçük bir videodan kompozisyon yazmanızı istiyorum” dedi. Bir öğrenci el kaldırdı. “hocam final için bir uygulamalı sınav mı olacak bu?” dedi meraklı öğrencisi. Süleyman Hoca bu çocuğa hep hayran kalırdı. Daima bir fikri bir sorusu olurdu. Gülümsedi. “hem evet hem hayır Sercan” dedi. Kafa karıştırmaya bayılırdı Süleyman Hoca. “bu bir sınav olmayacak ama kanaat notu olarak kullanabilirim neden olmasın?” dedi. Sercan gülümseyerek yerine oturdu.
Salonda herkes çantalarından bir şeyler çıkartıyordu. Kalem kâğıt alışverişi bittikten sonra Süleyman Hoca filmi başlattı. Işıklar söndü sesler kesildi dikkatler duvardaki yansımaya odaklandı.
“ağlıyordu elinde bir ayna yüzüne tutmuştu. Hediye kutusunu atmamıştı hala. 6.yaş günün kutlu olsun canım kızım yazıyordu üstünde. Aynanın 2 gücü vardı. Biri gerçekleri yansıtması diğer gücü ise temiz bir kalbin dileğini yerine getirmesi. Bu dileği hiçbir zaman kullanamamıştı o. Saf bir kalp yalandan uzak kötülükten arınmış bir meleğinkiydi ancak. “İnsanların bazılarını birazcık kazırsan dertleri, biraz daha kazırsan kinleri, içlerine girersen öfkeyi, özlerine ulaşırsan saflığı bulursun” derdi cadı annesi. Bu sebeple bu aynanın 2 gücünü asla bir insan kullanamazdı.

Yataktan kalktı. Üstündeki gelinliğin bir anlamı kalmamıştı artık. Çıkardı günlük kıyafetlerini giydi. Elinde aynasıyla mutfak masasına oturdu. Ayna sevdiği kişiye odaklanmıştı. Onun nereye gittiğini gösteriyordu. Şimdi bir kızla selamlaşıyordu. Kızın ona sarılışını ve öpüşünü izledi. Gözünden bir damla daha yaş aktı.
İnsanlar. Cadı annesi hep uyarmıştı. “Bizim gibiler farklıdır. Gücü yönetir sorumluluk sahibidir. İnsanları kırmaz ama onlar gibide olamaz. Bizde saf kötülük yok biliyorsun.”

İnsanlar farklıydı. Annesi eğer ona bu aynayı vermeseydi şuan bu adamla evlenmiş güçlerinden mahrum olucak ve sonsuza kadar da insan olmak zorunda kalacaktı. Aynaya son kez baktı. “amacını göster” dedi sertçe. Aynanın çerçevesi kırmızıya döndü. Evleneceği adamın görüntüsü yakınlaştı ve birden ayna simsiyah oldu. Kız ağlamaya devam etti.

 Kutusundan çıkardığı botlarını ayakkabı boyası ile boyadı. Mutfağa indi. Kendisine bir kahve koydu. Masaya oturup eline aynasını aldı. “anne” diye fısıldadı aynaya. Aynaya güzel bir kadın belirdi. Annesi gülümseyerek bakıyordu ona. Kahvesi bitince eşyalarını toparlayarak çağırdığı taksiye binerek uzaklaştı.
Video bitmişti. Işıklar yandı. Süleyman Hoca sınıfa döndü ve “Eee ne duruyorsunuz? Hadi hızlı düşün aklınızı çalıştırın ve engin denizlerden birine girin içinizde belki bu hikayeyi yüzeysel görenler olacaktır ama bununla ilgili kanaat notunuzun yüksek olmasını beklemeyin. Kapsamlı yazın”

Kâğıtlarda kalemlerin çıkartığı vızıltıdan başka bir ses duyulmuyordu. “et ve tırnak gibi, ketçap ile mayonez gibi düşünün” dedi Süleyman Hoca. Sınıfta bir gülümseme oluştu.

Ders bittiğinde her zamanki gibi kâğıdını ilk teslim eden Sercan oldu. “hımm iki sayfa” dedi Süleyman Hoca gülümseyerek. Sercan “aklıma çok şey geldi” dedi sırıtarak. “bırak gelsin özgürce yaz. Asla kalemini kısıtlama. Hayattaki süzgeçlere takılma. Bunlar bizi zayıflatır değerlerimizi kaybettirir.”

Sercan dersten çıktığında hızlı hızlı öğrenci servis durağına yürürken bir araba yanaştı. “atla eve bırakıyım” dedi Süleyman Hoca. Sercan arabaya bindi. Biraz sonra “fantastik bir öyküydü hocam” dedi. “hayal gücünüzü ve yaratıcılığınızı kullanmıyorsunuz. Bazen imkânsız şeylerden bile ders çıkarılmalı. O kızın aynası aslında âşıkken gözümüzden kaçan gerçekler değil midir? Yâda annesinin ona verdiği güçleri tanrıdan bize bahşedilen güçler değil midir? Peki ya saflık? Melekler kadar saf bir kalbimiz olabilir mi?” dedi merakla. Süleyman hoca çok doğru yere parmak basmıştı. Sercan bu konuyu düşünerek evine yol aldı.

2 yorum:

HerbiRenk dedi ki...

Mayonez ve ketçap gibi çok güzel bir benzetme olmuş günlük hayatıma taşıyabilirim:))

3 farklı insandan 3 farklı öykü, nasılda farklı çalışıyor beyinler:) kalemine yüreğine sağlık.

Serhat dedi ki...

çok teşekkürler ]-[erbirenk :)

 
Copyright 2009 2kalemsorler