"dondurma, taç, sevda, rüzgar, vites ve dokunulmazlık"
KARASEVDA
I.
Etrafına bakındı. Köy karanlık ve sessiz görünüyordu. Hayriagaların iti uzaktan kesik kesik havlarken, cırcır böcekleri sıcağı baklava gibi enine boyuna doğruyordu. Köy yerine nadir geldiği zamanlardandı. Aylar boyu bu hayali kurmuştu. Kalbi yanlış viteste giden külüstür gibi gürültüyle çarpıyordu. Ne olursa olsun dedi ve pustuğu yerden kalktı...
II.
Annesi kendisini doğururken ölmüş, üvey ana elinde süründükten sonra, ilkokul 2. sınıfta iki kere kaldı diye babası tarafından, Hıdır Emmi'nin yanına katılmıştı Kamil. Köyden çıkıp Sövendiri sırtlarını tırmandın mıydı karşınıza çıkar ağıl. Ahan da orada koyunların yanındaki damda yatacaktı artık Kamil.
Hıdır Emmi başçobandı, kendi babasından daha baba olmuştu ona. Kesik kulaklı yaşlı Sivas kangalından biri, sürünün çırpı bacaklı oğlağı gibi sevmişti, bu yarım akıllı oğlanı.
Günler günleri kovaladı, leylekler damın bacasını 15 kez yuvaladı. Kamil'in kamışına su yürüdü, kırlardaki çalı dipleri dölüyle çağıldadı. Kurda bıçak çekti, uçağa selam çaktı, her kuytuya kargı dikti. Dağda mantar közledi, çakısını kayayla biledi, çiçeği gönülgözüyle dinledi. Bayramlarda zorla Hıdır Usta, oğlanı babasının elini öpmeye köye yolladı. İşte Mürüvvet'i son bayramda gördü Kamil. Gördü de ne yanına gitti, ne konuştu, ne adını sordu. Bir ara dışarı çıkıp, mutfağın camından baktı yalnızca. Apti'nin getirdiği dondurmayı yalarken izledi Mürüvveti. Gördüğü an içine saplandı kaldı karasaban.
Yabanoğlan derlerdi köyde ona. "Gördünüz mü Mırtazanın kepçekulak Yabanoğlanı köye gelmiş?" Kulağıyla duyardı dediklerini de susardı. Yaban olmayı kabul etmezdi Kamil. Çünkü içini yarsanız, hayat içinden berrak bir su gibi akıp gider, o suyu içmeye bile kıyamaz saf sevgiyle bakardı. Kahvenin önünden geçerken yabanoğlanlık dokunulmazlık zırhı gibi atılan lafların sivri uçlarını yuvarlardı.
III.
"Sevdalı mısın lan?" dedi Hıdır Emmi. Ne de olsa genç olmuştu, halden anlardı. Sessiz oğlan dalıp dalıp gidiyor, rüzgarsız uçurtma gibi bıraktığı yerde duruyor, koyunlar köy malına epeyce zarar veriyordu. Cevap vermedi Kamil. Yine sustu. Yine yutkundu büyük bir sevdayı. Mürüvveti gördüğü gün karasabanın sürdüğü bir evlek tarlasındaki filizlenen karasevdayı. Taç yapraklarını sevdiği gelincikleri okşayıp, istedi çok. Ne olursa olsun dedi, canına yandığımın... dedi, isteyemem dedi, dönderdi, akıttı, boşalttı, içindeki arsız yılana söz dinletemedi ve bir gece...
IV.
"Bismillah!" dedi kalktı Burunsuz Musa, camın şangırtısına. Uçkurunu bağladığı gibi ayaklandı, koştu cama. Çiftesini aldı fırladı sokağa. Gözünü kıstı. Hızla dışarı yöneldi gibi geldi karaltı. Musa, emindi caminin gölgesine saklanan karaltının insan olduğuna. Hatta bir değil iki kişi gibiydiler. "Kimdir o?" diye ünledi. Gölgenin içinde gölge nefes nefese bir kaç kez kımıldandı. Yaklaştı Musa. Gölge hışır hışır hışırdandı. "Vururum ulan çık ortaya!" dedi. Şadırvanda bu ses bir kaç kez yankılandı. Ay buluttan boşandı, fişek namludan. Meçhul gölge dalga dalga yere uzandı. Beyaz ağzından oluk oluk kan boşandı. Jandarma, on dakikaya varmadan toz duman içinde camiye damladı.
V.
Olay mahallindeki delilleri toplayıp, rapor ettiler savcıya. Gün ağardı. Köy tuhaf hikayelerle avkalandı. Karasevda, Kamil Oduncu ve kanlı dondurma kağıdı olarak geçti suç dosyasına.
KREMKARAMEL
12 Ocak 2011 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
çok beğendim ya.
kısa film bile olur bundan.
Yazdıktan sonra içimde yaşattım bayaa Kamil'i
duygulandım çok.
süper.
Yorum Gönder